Trafik kazası zamanaşımı süreleri geçtikten sonra davanın açılması Emsal Karar içeriğini inceleyebilir ve bu alanda hizmet veren büroya ulaşabilirsiniz.
T.C. KONYA BAM 3. HUKUK DAİRESİ Esas-Karar No: ... - ...
T.C.
KONYA
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
3. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO : ...
KARAR NO : ...
KARAR TARİHİ : 16/10/2025
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I
BAŞKAN : ..... (...)
ÜYE : ..... (...)
ÜYE : ..... (...)
KATİP : ..... (...)
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ : Konya .... ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ : 10/04/2025
NUMARASI : ... Esas ... Karar
DAVACILAR : 1-........
2-........
3-........
VEKİLLERİ : Av..... Av.....
DAVALI : 1 -........
DAVALI : 2 -........
VEKİLLERİ : Av...... Av.....
DAVALI : 3 -........ S
VEKİLİ : Av.....
MÜTEVEFFA : ........
DAVANIN KONUSU : Tazminat (Haksız Fiilden Kaynaklanan)
İSTİNAF KARAR TARİHİ : 16/10/2025
İSTİNAF KARAR YAZIM TARİHİ : 16/10/2025
Yukarıda bilgileri yazılı mahkemece verilen karara ilişkin istinaf talebi üzerine mahkemece dosya istinaf incelemesi yapılmak üzere dairemize gönderildiğinden yapılan ön inceleme ve incelemeyle heyete tevdi olunan dosyanın gereği görüşülüp aşağıdaki karar verilmiştir.
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMALARININ ÖZETİ :
Davacı vekilinin sunmuş olduğu dava dilekçesinde özetle; Müteveffa ........ ile ........ plakalı davalı sigorta şirketinin ZMSS sigortacısı olduğu aracın 19.06.2023 tarihinde Konya ili Ereğli ilçesi ........ Mahallesinde bulunan ........ Caddesi ve ........ Caddelerinin birleştiği kavşakta karıştığı ve sigortalı araç sürücüsünün tam kusuruyla gerçekleşen kaza neticesinde müteveffanın vefat ettiğini, geride müteveffanın eşi ........ , oğlu ........ ve kızı ........ ´ın kaldığını, müteveffanın bu kişilere sağlığında destek olduğunu, müteveffanın ölümü nedeniyle yapılan cenaze ve defin giderlerinin müvekkilleri tarafından karşılandığını, kaza ile bu zararın illiyet bağı olduğunu, müteveffa kazadan sonra bir süre tedavi gördüğünü, SGK tarafından karşılanmayan birtakım tedavi giderlerinin, yol giderlerinin ve bakıcı giderlerinin davalıdan alınarak miras payları nispetinde müvekkillerine ödenmesini, yapılan arabuluculuk görüşmeleri sonucunda anlaşma sağlanamadığını, davalılar ........ ve ........´in haksız fiil ve kusursuz sorumluluk ilkeleri, kaza tespit tutanağı, muhtemel tazminat miktarının çokluğu, davalıların mal kaçırma ihtimalleri, yaklaşık ispatın sağlanmış olması bir arada değerlendirilerek her iki davalının taşınır ve taşınmaz mallarının ayrı ayrı ihtiyaten haczini talep etmiştir.
Davalı sigorta vekilinin sunmuş olduğu cevap dilekçesinde özetle; Dava konusu trafik kazası zamanaşımı süreleri geçtikten sonra davanın açıldığını, işbu davaya bakmaya İstanbul Anadolu Mahkemelerinin yetkili olduğunu, KTK 97 uyarınca müvekkili sigorta şirketine kanunda belirtilen evraklar ile müracaat edilmediğini, ayrıca davanın bu davayı belirsiz alacak olarak ikame edemeyeceğini, ........ plakalı araç, müvekkil şirkete 03/08/2022-2023 tarihleri arasında geçerli olmak üzere Karayolları Motorlu Araçlar Zorunlu Mali Sorumluluk (Trafik) Sigorta Poliçesi ile sigortalı olduğunu, poliçede teminat limitinin kişi başı 1.200.000 TL olduğunu, müvekkilinin sigortalı araç sürücüsünün kusuru oranında sorumlu olduğunu, kaza tespit tutanağındaki kusur tespitinin hatalı olduğunu, tazminat hesaplamasının aktüer sıfatına sahip bilirkişiler tarafından ZMMS genel şartlarına çerçevesinde yapılması gerektiğini, destekten yoksun kalma tazminatı talebi hakkında kanuna ve Yargıtay uygulamalarına uygun değerlendirmenin yapılmasını, müterafik kusur durumu göz önünde bulundurulmasını, davacının koruyucu ekipman ve kask tedbiri eksikliğinin bulunduğunu, müteveffanın eşinin yeniden evlenme olasılığının hesaplanması gerektiğini, bu nedenlerle davanın reddine, yargılama masrafları ve vekalet ücretinin karşı tarafa yükletilmesine karar verilmesini talep etmiştir.
Davalı ........ vekilinin sunmuş olduğu cevap dilekçesinde özetle; Davacıların tazminat taleplerinin zamanaşımına uğradığını, sigorta şirketine usule uygun bir sigorta başvurusu yapılmadığını, yine davacıların taleplerinin zorunlu arabuluculuğa tabi olduğunu, davacılar tarafından ibraz edilen arabuluculuk tutanaklarının usule uygun olup olmadığının ve talep ettikleri tüm alacak kalemlerinin arabuluculuk aşamasında ileri sürülüp sürülmediğinin değerlendirilmesini, keşif ve bilirkişi incelemesi sonucunda sürücülerin kusur durumunun tespit edilmesi gerektiğini, müvekkilinin sağa dönüşü esnasında solunda bulunan aracın marka, model ve rengine kadar hatırlıyorken müteveffanın aynı istikametten bisikletle gelmesini görmemiş olmasının hayatın olağan akışına aykırı olduğunu, bu sebeple müteveffanın şerit ihlali yaparak ........ istikametinden (ters yönden) geldiği kanısında olduklarını, müteveffanın bahsedilen istikamette (ters yön istikametinde) oğlunun evi olması da şerit ihlali yaparak yola girdiği iddialarını da desteklediğini, herhangi bir şekilde meydana gelen kazada müvekkilinin kusurlu olduğunun kabul edilmediğini, murisin kazancının araştırılması gerektiğini, müteveffanın kazanın meydana gelmesindeki müterafik kusuru tazminat hesaplamasında göz önünde bulundurulması gerektiğini, ihtiyati haciz ara kararından dönülmesine veya taleple orantılı olarak haczin kapsamının daraltılmasına, davanın usulden olmadığında ise esastan reddine, yargılama giderleri ve vekâlet ücretinin de davacılara yükletilmesine karar verilmesini talep etmiştir.
Davalı ........ ´ya dava dilekçesi ve eklerinin usulüne uygun tebliği edildiği, davalı ........ ´nın cevap dilekçesi sunmadığı görülmüştür.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARININ ÖZETİ :
İlk Derece Mahkemesince verilen kararda özetle; "İzah edilen hususlar nedeniyle tüm dosya muhtevası birlikte değerlendirildiğinde; 19/06/2023 tarihinde gerçekleşen trafik kazası neticesinde vefat eden ........´un hayatını kaybetmesi nedeniyle, yargılamaya esas alınan 03/01/2025 tarihli aktüerya bilirkişi raporuna göre hesaplanan ve müteveffanın desteğinden yoksun kalan davacı ........ için; taleple bağlı kalınarak 197.833,17 TL destekten yoksun kalma tazminatı, müteveffanın bakıcı giderine ilişkin 185,14 TL, müteveffanın tedavi giderine ilişkin 400,00 TL´nin davalı ........ ve ........´dan kaza tarihi olan 19/06/2023; davalı sigorta firmasından sigorta limitleri dahilinde ve 11/08/2023 temerrüt tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte müştereken ve müteselsilen tahsili ile davacıya ödenmesine, davacı ........ için; müteveffanın bakıcı giderine ilişkin 185,14 TL, müteveffanın tedavi giderine ilişkin 400,00 TL´nin davalı ........ ve ........´dan kaza tarihi olan 19/06/2023; davalı sigorta firmasından sigorta limitleri dahilinde ve 11/08/2023 temerrüt tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte müştereken ve müteselsilen tahsili ile davacıya ödenmesine, davacı ........ için; müteveffanın bakıcı giderine ilişkin 185,14 TL, müteveffanın tedavi giderine ilişkin 400,00 TL´nin davalı ........ ve ........´dan kaza tarihi olan 19/06/2023; davalı sigorta firmasından sigorta limitleri dahilinde ve 11/08/2023 temerrüt tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte müştereken ve müteselsilen tahsili ile davacıya ödenmesine karar verilmiştir.
Her ne kadar davacı vekili davacılar ........ ve ........ için destekten yoksun kalma tazminat talebinde bulunmuş ise de; yargılamaya esas alınan aktüerya raporuna göre bu davacıların tazminat hakkı bulunmadığından taleplerinin reddine karar verilmiştir.
Yine yargılamaya esas alınan Adli Tıp Uzmanı Bilirkişi raporundaki tespitlerine göre; yol gideri tedavi masrafları içinde olmasına rağmen dava değer artırım dilekçesinde bu husus dikkate alınmadığından fazla talep edilen 30,00´ar TL´nin reddine karar verilmiştir.
Her ne kadar davacılar vekilince cenaze ve defin giderlerine ilişkin tazminat talebinde bulunulmuş ise de; ........ Başkanlığının 16/02/2024 tarihli yazısının aksini gösterecek şekilde cenaze ve defin giderlerine ilişkin dosya kapsamında muteber herhangi bir delil sunulmadığından bu yöndeki taleplerinin reddine karar verilmiştir.
Her ne kadar davalılar vekilleri müterafik kusur itirazında bulunmuş ise de; kaza neticesinde düzenlenen kaza tespit tutanağında müteveffaya ilişkin olarak koruyucu tertibatların bulunup bulunmadığına dair tespit yapılmadığı anlaşılmakla müteveffanın müterafik kusurunun bulunduğuna dair dosya kapsamında muteber herhangi bir delil sunulmadığından davalıların soyut savunmalarına itibar edilmeyerek aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur. " şeklinde davanın kısmen kabulü ile; davacı ........ için; taleple bağlı kalınarak 197.833,17 TL destekten yoksun kalma tazminatı, müteveffanın bakıcı giderine ilişkin 185,14 TL, müteveffanın tedavi giderine ilişkin 400,00 TL´nin davalı ........ ve ........´dan kaza tarihi olan 19/06/2023; davalı sigorta firmasından sigorta limitleri dahilinde ve 11/08/2023 temerrüt tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte müştereken ve müteselsilen tahsili ile davacıya ödenmesine, fazlaya ilişkin taleplerin ayrı ayrı reddine, davacı ........ için; müteveffanın bakıcı giderine ilişkin 185,14 TL, müteveffanın tedavi giderine ilişkin 400,00 TL´nin davalı ........ ve ........´dan kaza tarihi olan 19/06/2023; davalı sigorta firmasından sigorta limitleri dahilinde ve 11/08/2023 temerrüt tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte müştereken ve müteselsilen tahsili ile davacıya ödenmesine, fazlaya ilişkin taleplerin ayrı ayrı reddine, davacı ........ için; müteveffanın bakıcı giderine ilişkin 185,14 TL, müteveffanın tedavi giderine ilişkin 400,00 TL´nin davalı ........ ve ........´dan kaza tarihi olan 19/06/2023; davalı sigorta firmasından sigorta limitleri dahilinde ve 11/08/2023 temerrüt tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte müştereken ve müteselsilen tahsili ile davacıya ödenmesine, fazlaya ilişkin taleplerin ayrı ayrı reddine, dair hükmün kurulduğu anlaşılmıştır.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ :
Davacılar vekili sunduğu istinaf başvuru dilekçesinde özetle; hesaplanan destekten yoksun kalma tazminatının bakıcı gideri ve tedavi giderinin düşük olduğunu, reddedilen destekten yoksun kalma tazminatının, yol gideri, cenaze gider ve diğer taleplerin reddinin hukuka aykırı olduğunu, davalı araç sürücüsüne hükmedilen kusur oranının düşük olduğunu, ceza dosyasında verilen gerekçenin bu dosyada bağlayıcılığının bulunmadığını, eksik raporla hüküm verildiğini, dosya kapsamında kazanında müteveffanın doğru yönde seyir halinde olduğuna yönelik bir tereddütün bulunmadığını ancak adli tıp raporu ve diğer raporlarda bu hususun yanlış değerlendirildiğini beyan ederek yerel mahkemece verilen kararın ortadan kaldırılması ile davanın kabulüne karar verilmesini talep etmiştir.
Davalı ........ Sigorta AŞ vekili sunduğu istinaf başvuru dilekçesinde özetle; yargılama sonucunda verilen kararın usul ve yasaya aykırı olduğunu, müvekkili sigorta şirketinin ancak poliçe teminatlarından sorumlu olduğunu, davaya konu kazada müvekkili şirketi sigortalısının kusurunun bulunmadığını, kusur dağılımı yapılırken sigorta teamüllerine uyulması gerektiğini, müvekkili şirketin tedavi giderlerine ilişkin sorumluluğunun bulunmadığına ilişkin itirazların saklı kalması kaydı ile belgeye bağlanılmayan ve SGK tarafından karşılanmayan tedavi giderlerinden müvekkilinin sorumlu olmadığını, davacının ulaşım gideri talebinin dolaylı gider niteliğinde olduğunu ve sigorta teminatı dışında kaldığını, müşterek ve müteselsil sorumluluk çerçevesinde hüküm kurulması gerektiğini, müterafik kusur araştırmasının yapılması gerektiğini, tazminat hesabına esas alınan asgari ücretin müvekkili lehine usuli kazanılmış hak olduğunu, ayrıca müteveffanın eşinin yeniden evlenme olasılığının da hesaplanması gerektiğini beyan ederek yerel mahkemece verilen kararın ortadan kaldırılması ile davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
Davalı ........ vekili sunduğu istinaf başvuru dilekçesinde özetle; davacının tazminat taleplerinin zaman aşımına uğradığını, sigorta şirketine usulüne uygun bir başvurunun yapılmadığını, raporun hüküm kurmaya elverişli olmadığını, müterafik kusur incelemesi taleplerinin değerlendirmeye alınmadığını beyan ederek yerel mahkemece verilen kararın ortadan kaldırılması ile davanın reddine, yargılama giderleri ve vekalet ücretinin karşı tarafa yükletilmesine karar verilmesini talep etmiştir.
DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ VE GEREKÇE :
6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu´nun 341 ve devamı maddeleri uyarınca ve özellikle istinaf incelemesinin kapsamının öngörüldüğü 355. maddeye göre re´sen gözetilecek kamu düzenine aykırılık halleri dışında istinaf incelemesi istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak yapılır.
Aktüeryaya itiraz ve Kamu düzeni yönünden yapılan incelemede;
AYM nin 09/10/2020 tarihli resmi gazetede yayınlanan 17/07/2020 tarihli ve 2019/40 esas 2019/40 sayılı kararına göre Karayolları Trafik Kanunu´nun zorunlu trafik sigortasına ilişkin 90 ve 92. maddelerinde yer alan, "Trafik Sigortası Genel Şartları" ifadelerini iptal ettiği anlaşılmakta olup bu iptal kararının somut davada uygulanabilirliğinin tespiti gerekmektedir.
Anayasa´nın 153.maddesi uyarınca, Anayasa Mahkemesinin iptal kararları gerekçesi yazılmadan açıklanamamakta ve ancak Resmi Gazetede yayımlandıktan sonra yürürlüğe girmektedir. Anayasa Mahkemesinin iptal kararlarının yasama, yürütme ve yargı organları, idari makamlar, gerçek ve tüzel kişileri bağlayacağı açıktır.
Diğer taraftan HMK 33 maddesinde “Hakim Türk hukukunu resen uygulanır.” şeklinde ifadesini bulan yasal ilke gözetildiğinde; Anayasa Mahkemesi´nin iptal kararlarının bu gibi kesin hüküm halini almamış derdest dosyalar yönünden uygulanmasının zorunluluğu ortadadır.
Zira, Anayasa Mahkemesinin iptal kararları usulü kazanılmış hakların istisnasını teşkil ederler.
T.C. Anayasası’nın 153 üncü maddesinin 6 ncı fıkrasında, “Anayasa Mahkemesi kararları Resmî Gazetede hemen yayımlanır ve yasama, yürütme ve yargı organlarını, idare makamlarını, gerçek ve tüzelkişileri bağlar.” düzenlemesi mevcut olup, bu düzenlemenin doğal sonucu olarak Anayasa Mahkemesi’nce bir kanun veya kanun hükmünde kararnamenin tümünün ya da bunların belirli hükümlerinin Anayasa’ya aykırı bulunarak iptal edildiğinin bilindiği halde görülmekte olan davaların Anayasa’ya aykırılığı saptanan kurallara göre görüşülüp çözümlenmesi, Anayasa’nın üstünlüğü prensibine ve hukuk devleti ilkesine aykırı düşeceği için uygun görülmeyeceği kabul edilmektedir (Danıştay 4. Dairesi. 09.05.2011 tarih ve 2011/2546 E., 2011/3384 K. sayılı kararı).
Bu konudaki Anayasa Mahkemesinin 12.12.1989 tarih ve 1989/11-48 sayılı kararında;“Anayasanın 152. maddesine göre, itiraz yoluna başvuran mahkemeler, Anayasa Mahkemesi´nce verilecek kararlara uymak zorundadırlar. Bu durumda, itiraz eden mahkeme, elinde bulunan ve Anayasa Mahkemesi´nin iptal kararından önce açılmış olan bir davayı Anayasa Mahkemesi kararına göre çözecek ve doğrudan iptal kararının etkisini önceye uygulayacaktır. Ayni durum, itiraz yoluna başvurmayan mahkemeler yönünden de geçerlidir. İptal davası veya itiraz üzerine bir kuralın iptali sonucu, Mahkemeler bakmakta oldukları davaları bu karara göre çözmekle yükümlüdürler. Bu sonuç Anayasa´nın, "Anayasa Mahkemesi kararları Resmi Gazete’de hemen yayımlanır ve yasama, yürütme ve yargı organlarını, idare makamlarını, gerçek ve tüzel kişileri bağlar." yolundaki 153. Maddesinin altıncı fıkrasında yer alan kuralın sonucudur. …” gerekçesine yer verilmiştir.
Yine, 09.05.1960 tarihli ve 21/9 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararında da;“Sonradan çıkan içtihattı birleştirme kararının, Temyiz Mahkemesinin bozma kararına uyulmakla meydana gelen usule ait müktesep hak esasının istisnası olarak henüz mahkemede veya Temyiz Mahkemesinde bulunan işlere tatbiki gereklidir. Anayasa Mahkemesi iptal kararlarında da aynı ilke geçerlidir.” şeklinde açıklama yapılmış, Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 13.07.2011 tarihli ve 2011/1-421 Esas, 2011/524 K. Sayılı kararında da “Eldeki dava sonuçlanıp kesinleşmeden o davaya uygulanabilecek olan yasa metni Anayasa Mahkemesince iptal edilip, yürürlüğün durdurulmasına karar verildiğine göre, iptal kararı sonucu oluşan durumun 05.09.1960 tarihli, 21/9 sayılı YİBK´da da belirtildiği üzere maddi anlamda kesinleşmemiş olup, derdest olan eldeki davaya da uygulanması zorunludur.” denilmiş, aynı yöndeki içtihat, Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 21.03.2012 tarihli ve 2012/20-12 E., 2012/232 K. sayılı kararında da oy birliği ile kabul edilmiştir. Keza 21.01.2004 tarihli ve 2004/10-44 E., 2004/19 K. sayılı ve 03.02.2010 tarihli ve 2010/4-40 E., 2010/54 K. sayılı kararlarında da: “Uygulanması gereken bir kanun hükmü, hüküm kesinleşmeden önce Anayasa Mahkemesince iptaline karar verilirse, usulî kazanılmış hakka göre değil, Anayasa Mahkemesi´nin iptal sonrası oluşan yeni duruma göre karar verilebilecektir.” yönünde değerlendirme ve açıklama yapılmıştır.
Görüldüğü üzere, Anayasa Mahkemesi’nin somut norm denetimi neticesinde verdiği iptal kararlarının Resmî Gazete’de yayımlanması ile sonuç doğuracağı ve bu durumun da bozma kararına uyulmakla meydana gelen usulî müktesep hakkın istisnası olduğu ve eldeki tüm uyuşmazlıklara uygulanması gerektiği uyulması zorunlu yargısal içtihatlar ile kabul edilmiştir.
Anayasa’nın 153. maddesinin birinci fıkrasında herhangi bir denetim yolu tanınmamış ve Anayasa Mahkemesi kararlarının kesin olduğu belirtilmiş, beşinci fıkrada "İptal kararları geriye yürümez" kuralına yer verilmiştir.
Türk Anayasal sisteminde, "Devlete güven" ilkesini sarsmamak ve ayrıca devlet yaşamında bir kargaşaya neden olmamak, kazanılmış hakları korumak için iptal kararlarının geriye yürümezliği kuralı kabul edilmiştir. Böylece hukuksal ve nesnel alanda etkilerini göstermiş, sonuçlarını doğurmuş bulunan durumların, iptal kararlarının yürürlüğe gireceği güne kadarki dönem için geçerli sayılması sağlanmıştır. Bir kural işlemle kurulan statünün Anayasa Mahkemesi´nin iptal kararıyla ya da bir başka kural işlemle kaldırılması durumunda, bu statüye bağlı öznel (sübjektif) işlemlerin de geçersiz duruma düşmesi doğaldır. Dolayısıyla bu öznel işlemlerle, ortadan kalkan statüye dayanarak ileriye dönük haklar elde edilemez. Anayasa´nın bağlayıcılığı, Anayasa Mahkemesi kararlarına tüm devlet organlarının uyma zorunluluğu ve Anayasa´nın üstünlüğü ilkesi, Anayasa´ya aykırı bir kuralın aykırılığının saptanmasından sonra uygulama alanı bulmasını kesinlikle önler. Anayasa Mahkemesi iptal kararlarının zaman içerisindeki etkisi böylece çıkmakta ve "İptal kararlan geriye yürümez" kuralı belirtilen anlamı taşıyarak geçerli olmaktadır. Anayasa’nın 153. maddesindeki “İptal kararları geriye yürümez” kuralının, geriye yürümezlik kuralının, yalnız lafza bağlı kalınarak yorumlanması hukuk devleti ilkesine ve bu ilke içinde var olan adalet ve eşitlik ilkelerine aykırı sonuçlar doğurabileceği gibi itiraz yoluyla yapılacak denetimin amacına da ters olduğu aşikârdır. Ayrıca iptal kararının geriye yürümezliği kuralı çoğu zaman iptal kararlarını işlevini ve etkinliğini azaltmaktadır.
Yukarıda yapılan tespit, açıklama ve değinilen uyulması zorunlu yargısal içtihatlara göre somut uyuşmazlık ele alındığında;
AYM nin 09/10/2020 tarihli resmi gazetede yayınlanan 17/07/2020 tarihli ve 2019/40 esas 2019/40 sayılı kararına göre Karayolları Trafik Kanunu´nun zorunlu trafik sigortasına ilişkin 90 ve 92. maddelerinde yer alan, "Trafik Sigortası Genel Şartları" ifadelerini iptal ettiği,iptal kararı içerine göre sigorta şirketlerinin trafik kazalarından doğan tazminat sorumluluğunun öncelikle Karayolları Trafik Kanunu,Türk Borçlar Kanunu´nun haksız fiillere ilişkin hükümlerinin uygulanacağı,dolayısıyla trafik sigortası kapsamındaki tazminatların belirlenmesinde artık ´Genel Şartlar´ın kural olarak belirleyici olmayacağı, genel Şartlar"ın sadece Karayolları Trafik Kanunu ve Borçlar Kanunu´na aykırı olmayan hükümlerinin uygulanabileceği, dolayısıyla bu karardan sonra sigorta şirketlerinin tazminat sorumluluğunu azaltan ´Genel Şartlar´ın birçok hükmünün uygulanamaz hale geldiği görülmektedir
Zorunlu mali sorumluluk sigortası sözleşmesinin konusu, karayolunda motorlu taşıt işletenin, motorlu taşıtın işletilmesi sebebiyle üçüncü kişilerin uğrayabileceği destekten yoksun kalma zararını, bedensel zararı ve/veya eşya zararını tazmin yükümlülüğünü teminat altına almaktır. Başka bir ifadeyle sigorta şirketinin bu sözleşme ile yüklendiği borç, işletenin motorlu taşıtın işletilmesi sebebiyle üçüncü kişilere zarar vermesi hâlinde doğacak tazminat borcunu sigorta teminat limiti dâhilinde ödeme borcudur. Sigorta şirketinin zorunlu mali sorumluluk sigortası sözleşmesinden doğan sorumluluğunun kapsamı düzenlenmemiş olup bu kapsamın idarenin düzenleyici nitelikte işlemi olan genel şartlar ile belirlenmesi öngörülmüştür. Böylece sigorta şirketinin zorunlu mali sorumluluk sigortası sözleşmesinden doğacak borcu, idare tarafından her zaman değiştirilebilir nitelikteki kurallar olan genel şartlara göre belirlenecektir. Borcun kapsamının tespiti hususunda temel çerçeve ve ilkelerin kanunda belirlenmediği, idareye geniş bir takdir yetkisinin tanındığı anlaşılmaktadır.
Mali sorumluluk sigortası sözleşmesinin içeriğine ilişkin düzenleme öngören itiraz konusu kuralların, sözleşmenin tarafları olarak motorlu taşıt işleten ile sigorta şirketinin yanında motorlu taşıt işletilmesi sebebiyle zarara uğrama riskine maruz kalan üçüncü kişilerin menfaatleri arasındaki dengenin dikkate alınarak değerlendirilmesi gerekmektedir. Motorlu taşıt işletilmesi sebebiyle üçüncü kişilerin zarara uğraması hâlinde işletenin tazminat borcunun kapsamı 6098 sayılı Kanun’un gerçek zararın tazminini öngören kurallarına göre belirlenmektedir. Bu tazminat borcunun ödenmesini teminat altına almak amacıyla zorunlu kılınan mali sorumluluk sigortası uyarınca sigorta şirketinin borcunun kapsamı ise itiraz konusu kurallarda atıf yapılan genel şartlara göre belirlenmektedir. Bu da zarar gören üçüncü kişi ve işleten aleyhine buna karşılık sigorta şirketi lehine menfaat dengesinin bozulmasına yol açabileceği gibi aksi durum da söz konusu olabilecektir. İşleten sorumluluk sigortası yaptırmış olmasına rağmen sigorta şirketi tarafından ödenen tazminat ile gerçek zarara karşılık gelen tazminat arasındaki farktan zarar görene karşı sorumlu olmaya devam edecektir. Zarar görenin sigorta şirketi tarafından tazmin edilmeyen zararı ise ancak işletenin ekonomik durumunun bu zararın karşılanması için yeterli olması hâlinde tazmin edilebilecektir. Şeklinde tezahür eden AYM İPTAL GEREKÇESİNDE VURGULANDIĞI ÜZERE Aynı kaza ile ilgili olmak üzere İŞLETEN VE FİİLİ YAPAN KİŞİYE YÖNELİK AÇILAN DAVA İLE SİGORTANIN DAVALI OLMASI DURUMUNDA UYGULANACAK Yönetmelik ve hesaplama tablolarındaki farklılık sorumlular arasında eşitsizliğe ve idarenin tek taraflı olarak düzenleyici olan işlemlerin sonucunda sorumlu olacak tazminat miktarlarında farklılık oluşturacaktır.
Bu kapsamda açılan davalarda TBK nın haksız fiile ilişkin hükümleri, KTK kanunu hükümleri ile genel şartların bunlara aykırı olmayan hükümleri ile bu doğrultuda yeni genel şartlarla çeliştiği durumda Yargıtay´ın genel şartların yürürlüğe girmesinden önceki yerleşmiş içtihatları doğrultusunda uygulama yapılması gerekecektir.
AYM´ce verilen iptal kararı sonrası düzenlenecek aktüerya raporlarına ilişkin olarak 01/06/2015 tarihli genel şartlar ile getirilen TRH 2010 ve 1,8 teknik faizin ve bu genel şartlarla belirlenen vergilendirilmiş belgeli gelir, olmadığı takdirde asgari ücretin kazanç olarak nazara alınacağı düzenlemesinin uygulanma ihtimali kalmadığı gözetilerek ;
Yargıtay Hukuk Genel Kurulu´nun 1989/4-586 Esas,1990/199 K sayılı kararı ve Yargıtay 17. Hukuk ve 4 Hukuk dairesinin yerleşik içtihatları gereği, Population Masculine Et – Feminine (PMF 1931) Tablosu esas alınarak davacının veya müteveffanın muhtemel yaşam süresinin belirlenmesi; davacının veya müteveffanın muhtemel gelirinin her yıl için % 10 artırılıp % 10 iskonto edilmesi ile belirlenecek peşin değeri esas alınıp işleyecek dönem tazminat hesabı yapılması , davacının veya müteveffanın asgari ücret üstünde kazancı olduğunun iddia edilmesi durumunda kaza tarihindeki gelirine dair delillerini ibrazının sağlanması, varsa; ilgili meslek odaları ve meslek kuruluşlarından,vergi dairesinden ,işyerinden kaza tarihindeki sürekli ve net kazanç durumunun sorulması, geriye doğru maaş bordrosu ve sosyal güvenlik kayıtlarının getirtilmesi, davacının veya müteveffanın kaza tarihinde fiili olarak çalışmadığının belirlenmesi halinde asgari ücretin gözönüne alınacağının düşünülmesi gerekmektedir.
Bu halde mahkemece her ne kadar TRH 2010 esas alındığı belirtilmiş ise de davacının AYM verilen iptal kararı doğrultusunda PMF 1931´a göre DAVASININ ARTIRDIĞI anlaşılmakla netice olarak bulunan miktar isabetlidir.
Kusura itiraz
Trafik Bilirkişi.....n mahkememize sunmuş olduğu 05/07/2024 tarihli kusur bilirkişi raporunda özetle; Olayda bisiklet sürücüsü müteveffa ........´un meydana gelen kazanın oluşumunda; 2918 sayılı Karayolları Trafik Kanununun Asli 84/c maddesi ve alt maddelerinde yer alan kuralları ihlal ettiği, resen matematiksel değer istendiğinden %85 oranın da kusurlu olduğu, ........ plakalı otomobil sürücüsü ........´un meydana gelen kazanın oluşumunda; 2918 sayılı Karayolları Trafik Kanununda yer alan 52/1-a maddesinde yer alan kuralı ihlal etiği ve resen matematiksel değer istendiğinden %15 oranın da kusurlu olduğu görüş ve kanaatine bildirmiştir.
Ankara Adli Tıp Grup Başkanlığı Trafik İhtisas Dairesi Başkanlığının 26/03/2024 tarihli raporunda özetle; Mevcut verilere göre; 1.Durum ; Müteveffa sürücü ........´un olay mahalli kavşağa Emniyet Müdürlüğü istikametinden gelmesi durumunda kusur durumu; a)Davalı sürücü ........ sevk ve idaresindeki otomobil ile meskun mahalde gündüz vakti seyir halinde iken yola gereken dikkatini vermediği, seyrini temkinli bir şekilde sürdürmediği, kavşaktan sağa dönüş manevrası yapmadan önce; istikametine göre sol tarafından düz seyirle gelen araçlara dair gerekli ve yeterli kontrolleri yapmadığı, ilk geçiş hakkını müteveffa sürücü idaresindeki bisiklete vermeyip bu araca dikkatsizce çarptığı mevcut olayda %100 oranında kusurlu olduğu, b)Müteveffa sürücü ........ sevk ve idaresindeki bisiklet ile meskun mahalde gündüz vakti seyir halinde iken olay mahalli kavşaktan geçiş yaptığı sırada; istikametine göre sağ tarafındaki kavşak kolundan gelip sağa dönüş manevrası yapan davalı sürücü idaresindeki aracın kullandığı bisiklete çarpması neticesi meydana gelen kazanın oluşumunda atfı kabil kusuru bulunmadığı, 2.Durum; Müteveffa sürücü ........´un olay mahalli kavşağa ........ istikametinden (ters yönde) gelmesi durumunda kusur durumu; a) Davalı sürücü ........ sevk ve idaresindeki otomobil ile meskun mahalde gündüz vakti seyir halinde iken kavşaktan sağa dönüş manevrası yapmadan önce; kavşak alanı içerisindeki hareket alanına dair gerekli kontrolleri yapmadığı, ters yönden gelen müteveffa sürücü idaresindeki bisiklete karşı zamanında etkin tedbir almadığı olayda %15 oranında kusurlu olduğu, b) Müteveffa sürücü ........ sevk ve idaresindeki bisiklet ile meskun mahalde gündüz vakti seyir halinde iken yola gereken dikkatini vermediği, seyrini kendi seyir yönü içerisinde kalacak şekilde sürdürmediği, nizamlara aykırı biçimde ters istikametten gelip kavşaktan sağa dönüş manevrası yapan davalı sürücü idaresindeki otomobilin sadmesine maruz kaldığı, mevcut kazanın oluşumuna sebebiyet verdiği olayda %85 oranında kusurlu olduğu görüş ve kanaatlerini bildirmişlerdir.
Dava konusu olaya ilişkin ceza yargılamasının yapıldığı Ereğli (Konya)..... Asliye Ceza Mahkemesinin ... Esas ... Karar sayılı hükmünün istinafı neticesinde; Konya BAM 3. Ceza Dairesi ... Esas ... Karar sayılı ilamında; ceza dosyası kapsamında düzenlenen 14/09/2023 tarihli raporda iki farklı ihtimali dahilinde tanzim edilen kusur belirlemesine ilişkin olarak sanık lehine olan ve dosya kapsamına uygun düşen tali kusurlu olduğu duruma göre değerlendirmenin yapılması gerektiği tespit edildiğinden, maddi vakaya ilişkin ceza mahkemesinin bu tespiti mahkememece de esas alınmış ve ATK kusur raporundaki 2. duruma göre belirlenen kusur atıflarına göre yapılan müteveffa sürücü ........´un %85 oranında kusurlu olduğu, davalı sürücü ........´un %15 oranında kusurlu olduğu yönündeki tespitler mahkemece yargılamaya esas alınması doğrudur.
Her ne kadar
Davacı vekili davacılar ........ ve ........ için destekten yoksun kalma tazminat talebinde bulunmuş ise de; yargılamaya esas alınan aktüerya raporuna göre bu davacıların yaşları ve destek almalarını gerektirecek sağlam engellerinin bulunmaması dikkate alınarak tazminat hakkı bulunmadığından taleplerinin reddine karar verilmesi doğrudur.
Her ne kadar davacılar vekilince cenaze ve defin giderlerine ilişkin tazminat talebinde bulunulmuş ise de; ........ Başkanlığının 16/02/2024 tarihli yazısına göre bu hizmetlerin ÜCRETSİZ VERİLDİĞİNİN belirtildiği, davacı tarafın kendi milli değerlerine, yerel örf ve adetlerine göre yaptığı özel giderlerden davalıların sorumlu olmayıp Bu bağlamda; taziye teşekkür giderleri, yemek giderleri, mevlit gideri vs gibi zorunlu olmayan cenaze merasimi giderlerin istenemeyeceği,davacı tarafça aksini gösterecek şekilde cenaze ve defin giderlerine ilişkin dosya kapsamında muteber herhangi bir delil sunulmadığından bu yöndeki taleplerinin reddine karar verilmesi doğrudur.
Davalı vekilinin olayda müterafik kusur bulunduğu, koruyucu ekipman kullanmama nedeniyle indirim yapılması gerektiği istinafı
6098 sayılı Borçlar Kanun’un, "Tazminatın belirlenmesi" üst başlıklı 51/1 maddesi ile (818 sayılı Borçlar Kanunu´nun 43.maddesi); Hâkimin, tazminatın kapsamını ve ödenme biçimini, durumun gereğini ve özellikle kusurun ağırlığını göz önüne alarak belirleyeceği hükme bağlanmıştır.
Zararın meydana gelmesinde veya artmasında zarar görenin de kusurunun bulunması halinde söz konusu olan müterafik kusur 6098 sayılı Borçlar Kanun’un 52.maddesinde (818 sayılı Borçlar Kanunu´nun 44.maddesi) düzenlenmiştir. Buna göre zarara uğrayan, zarar doğuran eyleme razı olmuş veya kendisinin sebep olduğu hal ve şartlar zararın meydana gelmesine etki yapmış veya tazminat ödevlisinin durumunu diğer bir surette ağırlaştırmış ise, hakim tazminat miktarını hafifletebilir.
Müterafik kusur indiriminde her somut olayın özelliğine göre olayın meydana geliş tarzı ve zararın artmasında zarar görenin kusurlu davranışının sonuca etkisi değerlendirilerek uygun oranda bir indirim yapılmasını gerektirir ve zarar görenin müterafik kusurunun tespiti halinde TBK.nun 52.maddesi uyarınca tazminattan uygun bir indirim yapılması, gerek öğretide gerekse Yargıtay İçtihatlarında benimsenmiş ve yerleşmiş bulunmaktadır.
Davalı tarafın müterafik kusur yönünden yaptığı itirazlar bakımından ise; dosya içerisinde bulunan kaza tespit tutanağına göre, kask ve ekipmanların takılı olup olmadığı "belirsiz" olarak işaretlenmiştir. müteveffanın kaskının takılı olmadığına dair dosya kapsamında herhangi bir delil olmayıp, takılı olmadığının ispatı davalı üzerindedir. Davalı tarafça, yargılama aşamasında sunulmuş herhangi bir delil bulunmadığından,aslolan kask ve güvenlik ekipmanı takılması olup ,bu hususun aksinin davalı tarafça da ispatlanamadığından indirim uygulanmaması kararı yerinde olup istinaflar yersizdir
Sigorta şirketine davadan önce usulüne uygun başvuru yapılmadığı istinafı;
2918 sayılı KTK´nın 97.maddesinde, 6704 Sayılı Kanunun 5.maddesi ile yapılan değişiklik neticesinde, 97.maddenin eski metninde, zarar görenin zorunlu mali sorumluluk sigortasında ön görülen sınırlar içinde doğrudan doğruya sigortacıya karşı talepte bulunabileceği gibi, dava açabilme hakkı mevcut iken 6704 Sayılı Kanunun 5.maddesi ile yapılan değişiklik sonucunda madde hükmü "Zarar görenin Zorunlu Mali Sorumluluk Sigortasında öngörülen sınırlar içinde dava yoluna gitmeden önce ilgili sigorta kuruluşuna yazılı başvuruda bulunması gerekir. Sigorta kuruluşunun başvuru tarihinden itibaren en geç 15 gün içinde başvuruyu yazılı olarak cevaplamaması veya verilen cevabın talebi karşılamadığına ilişkin uyuşmazlık olması halinde, zarar gören dava açabilir veya 5684 Sayılı Kanun çerçevesinde tahkime başvurabilir" denilmiştir.
Yukarıda maddede yapılan değişiklikle, zarar gören hak sahipleri ZMMS sigortacısına karşı artık doğrudan dava açamayacaklardır. Öncelikle sigortacıya tazminatın ödenmesi için genel şartlarda belirtilen belgeler ile yazılı olarak başvuracaklar ve yazılı başvurudan itibaren 15 gün içinde kendilerine cevap verilmez ya da verilen cevap hak sahibinin talebini karşılamaz ise, hak sahibi tazminat için dava açabileceği gibi tahkime de başvurabileceklerdir. Bu hali ile trafik kazaları nedeniyle zarara uğrayanlar sigortaya davadan açmadan önce mutlaka sigortacıya yazılı başvuruda bulunmak zorundadırlar. Dava açabilmeleri için yazılı başvurudan itibaren 15 günlük sürenin dolmuş olması gerekmektedir. Bu sebeplerle davadan önce yazılı başvuruda bulunmak ve başvurudan itibaren 15 günlük sürenin geçmesi ZMMS sigortacısına tazminat davası açılmasının ön şartıdır. Bu husus anılan maddenin değişiklik gerekçesinde vurgulanmıştır.
6100 sayılı HMK´nın dava şartlarının düzenlendiği 114.maddesinin 2.fıkrasındaki düzenlemeye göre "Diğer kanunlarda yer alan dava şartlarına ilişkin hükümler saklıdır".
HMK 115. maddenin 1.fıkrasında ise, "Mahkeme, dava şartlarının mevcut olup olmadığını, davanın her aşamasında kendiliğinden araştırır. Taraflar da dava şartı noksanlığını her zaman ileri sürebilirler." denilmiş,
2.fıkrada ise, "Mahkeme, dava şartı noksanlığını tespit ederse davanın usulden reddine karar verir." düzenlemesi mevcut olup
Somut olayda 6407 sayılı Kanunla değişik 2918 sayılı KTK´nın 97. maddesinde zarar görenin, zorunlu mali sorumluluk sigortasında öngörülen sınırlar içinde dava yoluna gitmeden önce ilgili sigorta kuruluşuna yazılı başvuruda bulunması gerektiği, sigorta kuruluşunun başvuru tarihinden itibaren en geç 15 gün içinde başvuruyu yazılı olarak cevaplamaması veya verilen cevabın talebi karşılamadığına ilişkin uyuşmazlık olması hâlinde, zarar görenin dava açabileceği veya 5684 sayılı Kanun çerçevesinde tahkime başvurabileceği düzenlenmiştir.
Somut uyuşmazlıkta, davalı nezdinde zorunlu mali sorumluluk poliçesiyle sigortalı araç nedeniyle meydana gelen trafik kazasında dava tarihinden önce davalı sigorta şirketine belgeler ile birlikte başvurdukları, sigorta şirketin tazminat talebini değerlendireceğini bildirilerek yasal süre içerisinde talebin karşılanmayarak sonuçsuz bırakıldığının sabit bulunduğu, bilahare eldeki davanın açıldığı anlaşılmıştır.
Davalı sigortanın istediği belgeler maluliyet tazminat talebi için Karayolları Zorunlu Mali Sorumluluk Sigortası Genel Şartları ekinde belirtilen belgelerden ise de dava açmadan önce sigorta şirketine başvuru yapılmasına dair adı geçen yasanın 97. maddesinde bu belgelere yer verilmediği gibi davacının başvuru dilekçesinde eklenmesi gereken diğer tüm belgeleri ekleyerek başvuru yaptığı,davalı sigortanın cevabi ile dava tarihi arasında geçen süre de gözetildiğinde davalı sigortanın davacıya verdiği cevabın talebi karşılamadığı dolayısıyla davacının dava açmadan önce yasada öngörülen sigortaya başvuru koşulunu yerine getirdiği sonucuna ulaşıldığı,bu halde yasada belirtilen başvuruya ilişkin ön koşulun yerine getirildiği de açıktır. İstinaf itirazları yerinde değildir.
Keza Somut olayda uyuşmazlık, haksız eylemden kaynaklanmaktadır. Haksız eylem faili, ihtar ve ihbara gerek olmaksızın, zararın doğduğu anda, başka bir anlatımla haksız eylem tarihinden itibaren zararın tamamı için temerrüde düşmüş sayılır. Dolayısıyla, zarar gören, gerek kısmi davaya, gerekse sonradan açtığı ek davaya veya ıslaha konu ettiği kısma ilişkin olarak haksız eylem tarihinden itibaren temerrüt faizi isteme hakkına sahiptir.
Sigorta şirketinin poliçe kapsamında sorumlu olduğu tazminatı 2918 sayılı KTK 99. maddesi gereğince başvuru tarihinden itibaren 8 iş günü içerisinde ödemesi gerekmektedir. Bu süre içinde ödeme yapılmaz ise bu süre sonra erdikten sonra 9.gün sigorta şirketinin temerrüde düştüğü kabul edilir.
Davacı tarafın davadan önce sigorta şirketine bir başvuruda bulunmaması halinde yada başvuru ispatlanmadığı hallerde davalı sigorta şirketinin dava tarihi itibari ile temerrüte düştüğü kabul edilerek bu tarihten itibaren faize hükmolunması gerekmektedir.
Davacının dava açmadan önce davalı sigortacıya başvuruda bulunduğu anlaşılmakla davalı sigortacı için temerrüt faizinin temerrüt tarihinden işletilmesini talep edebilir.
Davalı sigorta vekilinin kabul edilen Bakıcı gideri, kaçınılmaz tedavi giderinin teminat kapsamı dışında olduğuna ve bu nedenle bu alacak kalemlerinin kabul edilmesinin usul ve yasaya aykırı olduğuna ilişkin yapılan istinaf incelemesinde;
2918 sayılı Kanun’un 98.maddesinde değişiklik yapan 6111 sayılı Kanun’un 59. maddesinde, “Trafik kazaları nedeniyle üniversitelere bağlı hastaneler ve diğer resmi ve özel sağlık kuruluşlarının sundukları sağlık hizmet bedellerinin kazazedenin sosyal güvencesi olup olmadığına bakılmaksızın genel sağlık sigortalısı sayılanlar için belirlenen sağlık hizmeti geri ödeme usul ve esasları çerçevesinde Sosyal Güvenlik Kurumu tarafından karşılanacağı", kanunun geçici 1.maddesi ile de "Bu Kanunun yayımlandığı tarihten önce meydana gelen trafik kazaları nedeniyle sunulan sağlık hizmet bedellerinin Sosyal Güvenlik Kurumu tarafından karşılanacağı, sözkonusu sağlık hizmet bedelleri için bu Kanunun 59’uncu maddesine göre belirlenen tutarın %20´sinden fazla olmamak üzere belirlenecek tutarın üç yıl süreyle ayrıca aktarılmasıyla anılan dönem için ilgili sigorta şirketleri ve Güvence Hesabının yükümlülüklerinin sona ereceği" öngörülmüştür.
Sigorta şirketinin, işleten ve sürücünün kanundan ve sözleşmeden doğan bu yükümlülüğü, 6111 sayılı Kanun ile getirilen düzenleme ile sona erdirilmiş bulunmaktadır. 2918 sayılı Kanun’un 98. maddesinde belirtilen tedavi giderleri yönünden sorumluluğun dava dışı Sosyal Güvenlik Kurumu´na geçtiğinin kabulü gerekir. Buna karşın belgesiz tedavi giderlerinden sigorta şirketinin, işleten ve sürücünün sorumlulukları devam etmektedir.
Genel olarak sağlık hizmeti giderleri, fatura ile ispat edilmelidir. Ancak bazı giderlerin belge ile ispatlanması zordur. Biz bunlara faturalandırılmayan giderler olarak adlandırıyoruz. Örneğin yol giderleri gibi. Bu gibi giderler için hakimin belgelendirilmediği gerekçesi ile reddedilmesi doğru değildir. Çünkü TBK 50/2 maddesi gereği uğranılan zararın miktarı tam olarak ispat edilemiyorsa hâkim, olayların olağan akışını ve zarar görenin aldığı önlemleri göz önünde tutarak, zararın miktarını hakkaniyete uygun olarak belirleyecektir. Bu nedenle kişinin haksız eylemden zarar gördüğünün ve bedensel zarara uğradığının ispatlaması yeterli olup, ayrıca iyileşme harcamaları için fatura ve makbuz gibi belgeler bulup getirmesi şart değildir. Hiçbir belge sunulmasa bile, hakim, görevlendireceği uzman bilirkişilere tedavi ve tüm iyileşme giderlerini hesaplatmakla ve hüküm altına almakla yükümlüdür. (HGK.26.04.1995, E. 1995/11-122 K.1995/430)
01.06.2015 tarihinde yürürlüğe giren Zorunlu Sigorta Mali Sorumluluk Sigortası Genel Şartları A.5 maddesinin "Sağlık Giderleri teminatı" başlıklı (b) maddesinde " Kaza nedeniyle mağdurun tedavisine başlanmasından itibaren mağdurun sürekli sakatlık raporu alana kadar tedavi süresince ortaya çıkan bakıcı giderleri, tedaviyle ilgili diğer giderler ile trafik kazası nedeniyle çalışma gücünün kısmen veya tamamen azalmasına bağlı giderler sağlık gideri teminatı kapsamındadır. Sağlık giderleri teminatı Sosyal Güvenlik Kurumunun sorumluluğunda olup ilgili teminat dolayısıyla sigorta şirketinin ve Güvence Hesabının sorumluluğu 2918 sayılı Karayolları Trafik Kanununun 98.maddesi hükmü gereğince sona ermiştir." ifadesi ile mağdurun tedavisine başlanmasından itibaren mağdurun sürekli sakatlık raporu alana kadar tedavi süresince ortaya çıkanı bakıcı giderleri, tedaviyle ilgili diğer giderler ile trafik kazası nedeniyle çalışma gücünün kısmen veya tamamen azalmasına bağlı giderler sağlık gideri teminatı kapsamında saymıştır. Bir başka ifade ile mağdurun tedavisine başlanmasından itibaren mağdurun sürekli sakatlık raporu alana kadar,
1-Tedavi süresince ortaya çıkan bakıcı giderleri,
2-Tedaviyle ilgili diğer giderler,
3-Çalışma gücünün kısmen veya tamamen azalmasına bağlı giderler,
Sağlık giderleri kapsamında sayılarak Sosyal Güvenlik Kurumunun sorumluluğunda olduğu düzenlenmiştir.
Oysa 6111 sayılı kanunun 59.maddesi ile değişik Karayolları Trafik Kanununun 98.maddesinde Sosyal Güvenlik Kurumu´nun sorumluluğu üniversite hastaneleri ile resmi ve özel sağlık kurumları tarafından trafik kazası sonucu yaralanan kişilerin tıbbi tedavi ile sınırlı sağlık hizmeti giderleri ile sınırlandırılmıştır.
Bu düzenleme gereği ZMSS Genel Şartlar A.5 (b) maddesi ile yaralının tedavisine başlanmasından maluliyet raporu alınıncaya kadarki süre içindeki;
1-Bakıcı giderleri
2-Çalışma gücünün kısmen veya tamamen azalmasına bağlı giderler (geçici iş göremezlik kayıpları)
3-Sağlık hizmeti giderleri kapsamında sayılarak 6111 sayılı torba Kanunun 59.maddesi ile değişik Karayolları Trafik Kanunu´nun 98.maddesi ile sınırları belirlenen sağlık giderleri teminatı kapsamını genişletmiştir.
Bu nedenle bir kanun maddesinin kapsamı idarenin bir düzenlemesi olan genel şartlar ile genişletmesi ve daraltması düşünülemez.
Böyle bir durum varsa kanuna aykırı genel şart maddesi, tebliğ vs uygulanması kanunun ilgili maddesine aykırılık teşkil eder.(Trafik kazalarından doğan cismani zararlar ve tazmini- Konya barosu yayınları. Shf 7-8 ,Yargıtay üyesi: Hüseyin TUZTAŞ)
Yine taraflar arasında düzenlenmiş olan Zorunlu Sigorta Mali/Sorumluluk Sigortası poliçelerinin bir anlamda mütemmim cüzü olan eki niteliğindeki genel şartların, hazırlanma ve bağıtlanmada taraf olmayan Sosyal Güvenlik Kurumu´na İdari bir düzenleme ile kanuni düzenlemesinin aksine bir sorumluluk yüklenmesi de düşünülemez.
ZMMS SÖZLEŞMESİNDEKİ ŞARTLARIN DAVACI AÇISINDAN BAĞLAYICI OLMAMASI VE ANAYASA MAHKEMESİNİN nin 09/10/2020 tarihli resmi gazetede yayınlanan 17/07/2020 tarihli ve 2019/40 esas 2019/40 sayılı kararına göre 6704 SAYILI KANUNUN 3.MADDESİYLE DEĞİŞTİRİLEN 90. MADDESİNİN BİRİNCİ CÜMLESİNDE YERALAN “VE BU KANUN ÇERÇEVESİNDE HAZIRLANAN GENEL ŞARTLARDA” İBARESİNİN VE İKİNCİ CÜMLESİNDE YERALAN “VE GENEL ŞARTLARDA ’’ İBARESİNİN İPTAL EDİLMİŞ OLMASI SEBEBİYLE UYGULANMAYACAKTIR.
Bu halde davalı vekilinin istinaf itirazları yerinde değildir.
Açılan davada zamanaşımının gerçekleştiği istinafı yönünden
Borçlar Kanunu´nun 49. maddesinde haksız fiil tanımlanmış, 72. maddesinde de haksız fiilden zarar görenin bundan kaynaklanan maddi ve manevi zararın tazmini istemi ile açacağı davaların bağlı olduğu zamanaşımı süreleri özel olarak düzenlenmiştir. BK´nın 72. maddesinde üç türlü zamanaşımı süresi öngörülmüş olup bunlar, zararın ve tazminat yükümlüsünün öğrenildiği tarihten itibaren 2 yıllık sübjektif ve nispi nitelikteki kısa zamanaşımı süresi, herhalde haksız fiil tarihinden itibaren 10 yıllık objektif ve mutlak nitelikte uzun zamanaşımı süresi ile olağan üstü nitelikteki ceza zamanaşımı süresidir. 2918 sayılı KTK´nın 109/I. Maddesinde de "Motorlu araç kazalarından doğan maddi zararların tazminine ilişkin talepler, zarar görenin zararı ve tazminat yükümlüsünü öğrendiği tarihten başlayarak 2 yıl ve her halde, kaza gününden başlayarak 10 yıl içinde zamanaşımına uğrar" hükmüne, yine aynı kanunun 109/II. maddesinde ise, "dava, cezayı gerektiren bir fiilden doğar ve Ceza Kanunu bu fiil için daha uzun bir zamanaşımı süresi öngörmüş ise, bu süre maddi tazminat talepleri için de geçerlidir" hükmüne yer verilmiştir.
Aynı fiil bazen, hem sorumluluğu gerektiren hem de ceza kanunlarına göre cezayı gerektiren bir fiil olabilir. Bu fiile göre Ceza Kanununun daha uzun bir zamanaşımı süresi öngördüğü hallerde, tazminat davasının daha önce zamanaşımına uğraması tutarlı bir çözüm oluşturmaz. Zira cezalandırma, müeyyide olarak tazminattan daha ağırdır. Bu sebeple, kanun koyucu uyum sağlamak amacıyla ceza davası için öngörülen zamanaşımı süresince tazminat davasının da devamını temin bakımından genel olarak (6098 sayılı TBK m. 72/I), özel olarak da KTK 109/II. maddesinde düzenleme yapmıştır.
Burada üzerinde durulması gereken, 2918 sayılı KTK´nın 109. maddesinin 2. fıkrasında belirtilen, ceza kanununda öngörülen daha uzun zamanaşımı süresinin, tazminat talebi ile açılacak davalar için de geçerli olabilmesinin, sadece fiilin Ceza Kanununa göre cezayı gerektiren bir fiil olmasının yeterli olması koşuluna bağlanmış bulunmasıdır. Söz konusu yasa hükmü, ceza zamanaşımının uygulanabilmesi için sadece fiilin cezayı gerektiren bir eylem olmasını yeterli görmekte; bunun dışında, eylemi gerçekleştiren fail hakkında soruşturma yapılmasını, ceza davası açılmış olması veya mahkumiyet kararıyla sonuçlanmış bir ceza davasının varlığı koşulu aranmamaktadır. Dahası, söz konusu hükümde, ceza zamanaşımının uygulanması bakımından sürücü ve diğer sorumlular (örneğin işleten veya sigorta şirketi) arasında bir ayrım da yapılmamış, böylece kuralın bunların tümü için geçerli olduğu, hepsi için aynı zamanaşımı süresinin uygulanacağı öngörülmüştür (HGK´nın 10.10.2001 gün 2001/19-652-705, HGK´nın 16.04.2008 gün, 2008/4-326-325, HGK´nın 05.06.2015 gün 2014/17-2198,2015/1495 ve HGK´nın 16.09.2015 gün, 2014/17-116, 2015/1771, HGK´nın 10.06.2015 gün, 2014/17-27, 2015/1530 sayılı kararları ile uzamış ceza zamanaşımı benimsenmiştir).
Açıklanan ilkeler ışığında somut olay incelenecek olursa; kaza 25/08/2006 tarihinde gerçekleşmiştir Yasa koyucunun amacı Karayolları Trafik Kanunu uyarınca tehlike sorumluluğunu doğuran olaylarda sorumlulara karşı daha uzun zamanaşımı süresi içerisinde yönelmeyi sağlamaktır. KTK´nın 109. maddisinin 2. fıkrasındaki “cezayı gerektiren fiil” ifadesinin seçilmesi zamanaşımı yönünden yukarıda da açıklandığı gibi soruşturma veya kovuşturma yapılması koşullarının aranmadığı sonucunu doğurmaktadır. Somut olayda trafik kazasında destek ölmüştür TCK 85/1 madde gereği Fiil, kaza tarihinde yürürlükte bulunan 5237 sayılı TCK´nın 66/1-e maddesinde öngörülen ceza zamanaşımı süresinin 8 yıl olduğu dikkate alındığında dava tarihi itibariyle zamanaşımı süresinin dolmadığı anlaşılmaktadır. İtirazlar yersizdir
Bu halde, dosya içeriğine, toplanan delillere, kararın dayandığı delillerle yasaya uygun gerektirici nedenle, özellikle delillerin takdirinde bir isabetsizlik bulunmamasına, tarafların karşılıklı iddia ve savunmalarına, dayandıkları belgelere, hukuki ilişkinin nitelendirilmesine, vakıa mahkemesi hakiminin objektif, dosyadaki verilerle çelişmeyen tespitlerine ve uyuşmazlığa uygulanması gereken hukuk kurallarına ve hükmün Dairemizce de benimsenmiş bulunan yasal ve hukuksal gerekçeleriyle dayanağı maddî delillere göre, HMK’nın 355. maddesi uyarınca istinaf sebepleriyle sınırlı olarak ve resen kamu düzeni yönünden yapılan inceleme sonucu, ilk derece mahkemesinin vakıa ve hukuki değerlendirmesinde usul ve esas yönünden yasaya aykırılık bulunmadığı kanaatine varılarak,
Davacı ve davalı vekillerinin istinaf başvurusunun HMK´nın 353/1-b-1 maddesi gereği esas yönünden reddine dair aşağıdaki hükmün kurulmasına karar vermek gerekmiştir.
H Ü K Ü M : Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere;
İlk Derece Mahkemesinin vakıa ve hukuki değerlendirmesinde usul ve esas yönünden yasaya aykırılık bulunmadığından davacılar ve davalı ........ Sigorta AŞ ile davalı ........ vekilinin istinaf başvurusunun HMK´nun 353/1-b-1 maddesi gereği ESASTAN REDDİNE,
1-Davacı tarafından alınan harçlar yeterli olduğundan yeniden harç alınmasına yer olmadığına,
2-Davalı ........ Sigorta AŞ´den alınması gereken 13.633,89 TL harçtan peşin alınan 4.615,00 TL harcın mahsubu ile bakiye 9.018,89 TL harcın bu davalıdan tahsili ile hazineye gelir kaydına,
3-Davalı ........´dan alınması gereken 13.633,89 TL harçtan peşin alınan 3.408,50 TL harcın mahsubu ile bakiye 10.225,39 TL harcın bu davalıdan tahsili ile hazineye gelir kaydına,
4-Taraflarca tarafından yapılan yargılama giderlerinin üzerinde bırakılmasına,
5-İstinaf incelemesi sırasında duruşma açılmadığından vekalet ücreti takdirine yer olmadığına,
6-HMK´nın 359/3. fıkra gereği kararın tebliği ile 302/5. fıkrası gereği harç tahsil müzekkeresi yazılması ve tebliğ işlemlerinin İLK DERECE MAHKEMESİ tarafından yapılmasına,
Dair, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 362. maddesi gereğince; (544.000,00) Türk Lirasını geçmeyen davalara ilişkin kararlar hakkında temyiz yoluna başvurulamayacağından miktar itibari ile KESİN olmak üzere dosya üzerinde yapılan inceleme sonunda oy birliği ile karar verildi. 16/10/2025